Değerli basın mensupları, sevgili şehit aileleri ve kader arkadaşlarım,
Aylardır adını koymakta bile zorlandığımız, önce “Kürt açılımı”, daha sonra “demokratik açılım” ve en sonunda “milli birlik projesi” olarak takdim edilen, ancak, Türk vatandaşlarınca “Amerika Birleşik Devletleri’nin Büyük Orta Doğu Projesi”nin uygulama evrelerinden biri” olduğu hakkında kimsenin şüphesi olmadığı bir süreci ilgi ve hayretle izliyoruz.
Bu süreç içerisinde öyle gariplikler, öyle acizlikler ve öyle aymazlıklar yaşandı ki, bunu ne biz şehit aileleri, ne de bu ülkenin birlik bütünlüğünü önemseyen vatandaşlarımız tarafından anlaşılabilmiş değil.
Ancak, kesin olan şu ki, bu projenin uygulama talimatlarının sınır ötesi güçlerden geldiği gün gibi aşikar hale gelmiştir.
Değerli basın mensupları, sevgili şehit aileleri,
Özellikle 19 Ekim 2009 tarihinde saat 16.00 sularında yurdumuza Habur Sınır Kapısı’ndan giren sözde barış güvercinlerinin geliş ve karşılanış biçimleri zihinleri bulandıran bir takdimle halkımıza kabul ettirilmeye çalışılmaktadır.
Sanki bu terörist grup, yaptıklarından pişman olmuş, bu ülkeye ve vatandaşlarımıza yaşattığı maddi ve manevi acılardan nadim olmuş ve terörün çıkar bir yol olmadığını kabul ederek Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsız yargısına sığınmış…
Bu grubun zafer kazanmış asker edasıyla, malum siyasi parti ve yandaşları tarafından karşılanması, bu karşılamada bir tane bile Türk Bayrağı’nın olmaması, bunun yerine sözde konfederasyon bayrağı ve bölücü örgütünün amblemini taşıyan bez parçası olması, gelenlerin ve karşılayanların niyetini ve beklentilerini açıkça ortaya koymaktadır.
Genel merkezi İmralı’da kurulu bulunan malum siyasi parti ve onun milletvekillerinin, kendilerini Türkiye Cumhuriyeti’nin meri yasalarına değil de İmralı’ya ve Kandil’e bağlı gördükleri artık gizlenemeyecek bir gerçek haline gelmiştir.
Şimdi sizlere soruyorum:
Terör tüm medeni ulusların kabul ettiği en büyük insanlık suçu değil midir?
Bu bölücü örgütü dünya ülkeleri bir terör örgütü olarak kabul etmediler mi?
Bu örgüt hala döşediği mayınlarla ve kurduğu kahpe tuzaklarla hala bu ülkeye zarar vermeye devam etmiyor mu?
– Bölücü örgütün sözde lideri, bebek katili İmralı’dan bu örgütü yönetmeye devam etmiyor mu?
– Bölücü örgütün siyasi temsilcileri hala maaşlarını namuslu Türk vatandaşlarının ödedikleri vergilerden alıp, buna rağmen Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yasalarına ve anayasal kurumlarına kafa tutup, tehditler savurmuyor mu?
– Türk Ceza Kanunu’nda terör suç olmaktan çıkarılmış mıdır ya da suçun vasfı mı değişmiştir?
– Kandil’den ve Mahmur kampından gelen bölücü terör örgütü mensupları pişman olduklarını ikrar etmişler midir?
Bütün bu gerçekler ortadayken , hangi sosyal barıştan, hangi milli birlikten bahsediyoruz?
Bütün bu gerçekler bölücü terör örgütü ve onun siyasi sözcüsü olan DTP’nin pervasızlığını, edepsizliğini, kanun tanımamazlığını ortaya koymuyor mu?
Bunların temel düşüncesi “Doğu ve Güneydoğu’yu biz yöneteceğiz, orada Türkiye Cumhuriyeti’nin yasalarını, güvenlik güçlerini görmek istemiyoruz, Batı’yı da beraber yöneteceğiz” zihniyetinden başka bir şey değildir.
Basından izlediğimiz kadarıyla teslim olan teröristlere iş hakkı, öldürülen teröristlerin yakınlarına tazminat gibi devletimizin şehitlerin yakınları ve malul gazilerine tanıdığı hakların da verileceği konusunda haberler çıkmaktadır. Eğer böyle bir uygulama içine girilirse, onların bir tek madalyası eksik kalmaktadır. Bari madalya da verilsin.
Sonunun nereye varacağı bilinmeyen bu tür sözde açılımlar milli birliğin pekişmesinden ziyade, bu ülkenin bölünmez bütünlüğünü önemseyen, Anayasamızın temel niteliklerini benimseyen vatandaşlarımızın siyaset kurumlarına olan güvenini ve yasalara olan inancını sarsmaktan başka bir amaca hizmet etmeyecektir.
Yasalar herkes için vardır ve herkese eşit uygulanmalıdır.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur…
20 Ekim 2009
İzmir Şehit Aileleri İnsan Hakları Yardımlaşma Derneği Yönetim Kurulu Adına
Nurettin Yeşilbağ
Yönetim Kurulu Başkanı